in

Gecenin Sessiz Şarkısı -2 | Ayten Kızılkaya

Sehpaya uzanıp paketinden sigara aldı, yakıp telefonu eline aldı. Kendi arabasıyla gitmek istemiyordu, dinlenmeye ihtiyaç duyduğu şu dönemde akıllıca görünmeyen bir durumdu çünkü. Ayrıca uçakla da gitmek istemiyordu yolları izleyerek, tadına vararak yolculuk yapmayalı epey olmuştu. Seviyordu bu şekilde yolculuk yapmayı. Otobüs firmalarından birinin numarasını çevirdi, saat daha 18.48’di gece için bilet bulabilirdi.

− Merhaba Stayx’e bilet istiyorum.
− Affedersiniz bayan tekrarlar mısınız ?
− Stayx’e gidiş için bilet istiyorum saat kaçta otobüs var ?
− Üzgünüm söylediğiniz şehir her neredeyse küçük bir yer olmalı çünkü oraya giden aracımız yok maalesef, iyi günler diliyorum hoşcakalın.

Carmenta telefonu kapattı. Canı sıkılmış görünüyordu, tuhaftı ama bunun yanı sıra gurura benzer bir duygu hissediyordu. “Demek sadece ben değilmişim bu şehri yeni öğrenen. ” Diyerek kurnazca gülümsedi. Seçkin sayılan şehirlerden olduğunu söyleyebiliriz o halde az kişinin bildiği ve dolayısıyla az kişinin gittiği şehirlerden, diye düşünerek bir nefes daha aldı sigarasından. Telefonu tekrar aldı, başka otobüs firmasının numarasını çevirdi, sonra başka birini denedi, sonra başka bir tane daha. Son denediği otobüs firmasının görevlisiyle konuşurken şaşırmamıştı. Az evvel yaşadığı diyalogların bir tekrarı olacağını tahmin ediyordu ve yanılmamıştı.

Şanssız olduğunu düşünmeye başlamıştı. Sözleşmiş papağanlar gibi hemen hemen aynı şeyleri söyleyen firma görevlileri canını çok sıkmıştı. Elindeki telefonu fırlatıp “lanet olsun! ” diye bağırdı. Aklından yine, tüm hafta evde kalıp tembellik yapma fikri geçiyordu. Yoksa gitmese miydi biryere ? Odanın ortasında sağa sola yürüyüp duruyor ne yapacağını düşünüyordu. Sanki unuttuğu bir şey varmış ve yeni aklına gelmiş gibi biran durdu ve yatak odasına çıkmak için merdivenleri tırmandı. Odasına girer girmez ilk işi gardorabının üstünde duran küçük valizi indirmek oldu. Birkaç parça giyecek attı valize ve fermuarını kapadı. Ardından kendini yatağa bıraktı. Öyle yorgundu ki yattığında bunu daha iyi hissedebiliyordu. Gidecekti, ne olursa olsun gidecekti. Kararını vermişti, kendi arabasıyla çıkacaktı yola, onun için şimdi biraz dinlenmeliydi.

Uyandığında saat 00.07’ydi, epey uyumuşum diye mırıldanarak kalktı yataktan. Mahmurluğunu atmak için banyoya girip soğuk suyla yüzünü yıkadı, dağılmış saçlarını düzeltip tepeden topladı. Merdivenlerden inip mutfağa geçti, su ısıttı, sade kahvesini alıp oturma odasındaki ikili koltuğa oturdu. Kahve iyi gelmişti, sigara yakıp bir nefes çekti ardından kahvesini yudumlayıp düşünmeye koyuldu.

Saat geç olmuştu, gereğinden fazla uyuduğu için kendine kızar gibi dudağını büküp, kafasını iki yana salladı. En iyisi yarın çıkmalıydı yola hem acelesi yoktu zaten. Yarın geç sayılmazdı, evet kararını vermişti. Yarın makul saatte çıkar sağ salim varırdı gideceği yere. “Güzel bir hafta seni bekliyor hadi rahat ol artık” diye düşündü ve içini kaplayan bir anlık rahatlamayla derin nefeslerinden birini aldı. Yüzündeki tebessüm uzun sürmedi, kapı çalıyordu. Bu saatte gelenin kim olduğunu düşünerek yerinden kalktı, kapıyı açtı, kimse yoktu. Neler olduğunu anlamaya çalışarak kapıyı sonuna kadar dayadı, kafasını dışarıya uzatıp görebileceği her yere göz gezdirdi ama kapının önü de sokak da boştu. Kapıyı kapattı, belki çocuklar oyun oynuyorlardır, belki de kapı hiç çalmadı, diye düşündü ve üstünde fazla durmadı. Yinede içini huzursuzluk gelip yeniden sarmıştı. Ne yapacağını bilemez halde holün ortasında duruyordu, merdivenlere yöneldi odasına çıktı. Üstünü değiştirdi, fazla oyalanmadan valizini aldı aşağıya indi. Şimdi gitmezse sıkıntıdan patlayacaktı, anahtarlarını ve valizini alıp çıktı evden. İki adım sonra duraksadı, geri döndü kapıyı kilitledi.
Garajdan arabasını çıkardı ve artık yoldaydı. Cd çaların play tuşuna bastı, oldukça tempolu olan şarkı arabanın içinde yankılanıyordu. O da şarkıya eşlik etmeye başladı, elleriyle direksiyona vurarak ritim tutuyordu. “Güzel olacak” diye geçirdi içinden ve yola devam etti.

Şehrin dışına çıkmıştı artık, 10km ötede mola verebileceği benzin istasyonun olduğunu gösteren tabelanın yanından geçtiğinde tuvalete ihtiyacı olduğunu anladı. Benzin istasyonunda durup hemen tuvalete yöneldi, soldaki kafeteryayı görmüştü ihtiyacını giderip yüzünü yıkarken bir sade kahvenin fena olmayacağını düşünüyordu. Tuvaletten çıkıp kafeteryaya girdi. Sakin, temiz bir mekandı, masalardan birine oturdu. Beyaz gömleğinin içinde iyi görünen garson yanına yaklaşıp ne alacağını sordu. Bir parça kek ve sade kahve siparişi verip sigarasını yaktı, arkasına yaslandı. Garsonun gözlerine baktığında tuhaf bir şey hissetmişti, tüylerini ürpertecek derecede içine işleyen tarifi zor duyguydu, ürpermenin farklı şekillerinden biri denilebilirdi. Hem ürpertici hem çekici.

Garson siparişini getirirken, tekrar gözlerine bakmamaya dikkat ederek teşekkür etti. Genç adam arkasını dönüp uzaklaşırken Carmenta onu izliyordu. Garson sanki izlenildiğini hissetmiş gibi döndü ve göz kırptı. Carmenta olduğu yerde ne yapacağını şaşırmış kalakalmıştı. Hemen kafasını eğip kahvesine uzandı başını kaldırdığında adam gözden kaybolmuştu. Bir daha karşılaşmamayı dileyerek önündekileri yemeye koyuldu. Kahvesinden son yudumu da alıp çıktı. Arabaya yaklaşırken gittiği yerin yolunu bilmediği aklına geldi, “keşke haritayı yanıma alsaydım” diye düşünerek arabaya bindi, anahtarı çevirirken yanındaki koltuktaki şeyi fark etti ne olduğunu anlamak için döndüğünde haritayı gördü. Yanında getirmediğine yemin edebilirdi, eline aldı işaretlediği yere göz atıp bıraktı. Arabayı çalıştırırken neler oluyor diye düşündü, “unutkanlık başlayacak kadar yaşlı değilim, Tanrım bana neler oluyor!” diyerek direksiyona vurdu. Az ilerde yol ayrılıyordu, işte haritaya ihtiyacı vardı, “oraya gitmem gerekiyorsa giderim” dedi haritaya bakıp sola döndü. Bir süre sonra, az sonra şiddetleneceği belli olan serin rüzgar esmeye başladı, içeriye toz dolamasına engel olmak için pencerelerini kapattı çünkü artık taşlı toprak yolda ilerliyordu. Etraf karanlıktı, girdiği bu yolda bir tek sokak lambası dahi yoktu, uzun farlarını yakmasa yolu görmekte oldukça zorlanırdı. On , on beş dakika kadar yol böyle devam etti. Burada yaşam belirtisi olduğunu belli eden tek şey az önce gördüğü “Stayx’e Hoşgeldiniz” yazan, oldukça eski ve yıpranmış tahta tabelaydı. Sonunda diye geçirdi içinden ama hala etrafta tek bir ev ya da ona benzer şeyler göremiyordu.”Harikasın seçtiğin tatil köyüne hoşgeldin!” diye çığlık attı ve anlamsızca gülmeye başladı, gittikçe içinde kahkahalar çoğalıyordu, kendini tutmasa sonsuza dek kesilmeyeceğini düşündüğü türdendi. Ve derken karşıdaki ağaçların arasında ışık olduğunu gördü, biraz daha yaklaşınca buranın koca bir ev hatta şatodan farksız eski ama gösterişli bir yer olduğunu gördü. Tek bir odasının lambası ışık saçıyordu, üst katlardaki odalardan biri olmalıydı, diğer yerler karanlıktı. Arabadan inip buranın gün ışığında nasıl göründüğünü düşündü, ay ışığında oldukça ürkütücüydü.

Farları açık bırakıp evin kapısına doğrultmuştu böylece karanlıkta yolu bulması kolaylaşıyordu. Boyunun iki katı olan kapıya yaklaşınca, yine o yazıyı gördü, paslanmış metal harflerle “Stayx” yazıyordu. Yine bir kahkaha attı” bu muydu yani haritadaki koca şehir, bu ev mi hı ?” diye bağırdı. Sanki söyledikleri sihirli sözlermiş gibi kapı açıldı. Carmenta korkuyla susup bir adım geriledi sonra cesaretini toplayıp içeri girdi. Etraf tek bir lamba ya da aydınlatacak başka herhangi bir şey olmamasına rağmen loştu, aydınlık değildi ama içerideki her şey hemen hemen görünüyordu, farlar diye arkasını dönüp baktığında kapının çoktan kapanmış olduğunu gördü. Etrafına tekrar bakındı burada yıllardır kimsenin yaşamadığı apaçıktı. Karşıdaki koltuk tarihin izlerini taşıyan modeli ve yıpranmışlığıyla kendini ele veriyordu, az ileride sağında duran masa da aynı şekildeydi, üzeri neredeyse bir parmak toz kaplıydı, nefes aldıkça burnuna küf kokusu doluyordu. Birkaç adım ilerlediğinde karşısında duran ve gözlerini kamaştıran ışık yandı, altında gereğinden fazla aydınlattığı tablo vardı. Carmenta güneşten kendini korur gibi elini gözlerinin üzerine siper edip neler olduğunu kestirmeye çalışıyordu. Nefes alış verişleri hızlanmış kalbi yerinden çıkacak gibi hızla atıyordu. Hayır bu bir tablo değildi, gözleri ışığa alışmaya başlamıştı, önündekiler netleşiyordu. Üzerindeki tozlara rağmen Altın varak kaplı olduğu belli olan büyük çerçeveyle duvara asılmış bir yazıydı önünde durduğu. Sesli şekilde okumaya başladı yazanları:

Düştüğünde sesli harf yağmur damlası gibi,
karışacak soğuk nehrin sularına.
Nehri yeniden diriltip güçlendirecek
Sonsuzluk vaat edecek gecenin tılsımına
.”

Okudu ve” bu da ne ?” diye söylendi. Arkasından gelen sesi duyunca irkildi, kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki daha fazlasına dayanamayacağını hissediyordu. Arkasını döndüğünde gözlerindeki kıvılcımı şimdi daha net görebildiği, garson olarak tanıdığı genç adamı gördü.
Adam bilgiç gülümsemesi tüm yüzüne yayılmış halde karşısında duruyordu.
Carmenta donup kalmıştı, kaçmak istiyor fakat ayakları yerinden kıpırdamıyordu. Sanki sesi yok olmuş konuşamıyor öylece durup adama bakıyordu.

Garson olarak tanıdığı adam iğrenç bir kahkaha attı, kahkahası yankılandı. Ardından “neler olduğunu merak ediyorsun öyle değil mi Carmenta* ? diyerek sol kaşını kaldırdı, suratındaki bilgiç sırıtış hala duruyordu. Ayrıca kızın adını da aptalca şekilde vurgulayarak söylemişti. Ve devam etti;” Styx** ne anlama geliyor biliyor musun ? Ya Stayx , bu daha sevimli değil mi? Çünkü Styx kadar anlamlı değil hatta anlamsız! sesli harfle bağlantı kurabildin herhalde artık hı? Aptal olduğunu sanmıyorum!” dedi ve kısa bir kahkaha atıp kıza yaklaştı, elini uzatarak tersiyle Carmenta’nın yüzüne dokundu, sesine ürkütücü derecede kısıp, çekici sayılabilecek tonu vererek öne doğru eğildi, “adının gizemli anlamını da bilmediğini söyleme bana tatlım.”dedi. Carmenta adamın soğuk elini yanağında, nefesiniyse boynunda hissediyordu ama hala kıpırdayamıyordu.

Seni öptüğümde yeni dünya kurulacak, gece sonsuz, güneş ölü olacak. Hapsedilen karanlık ruhlar özgür kalacak. Karanlık –güçtür– tatlım.” Diyerek gülümsedi ve kızı kendine çekti. Carmenta adamın dudağının kenarından akan kanı çok net görebiliyordu ve çığlığı tüm odayı doldurdu, adam kaybolmuştu. Sonunda sesi çıkmıştı, kız ter içinde kalmıştı, etrafına bakındı yatağındaydı uyanmıştı. Hazırladığı valiz yatağın kenarındaydı valizin üzerindeyse işaretlediği haritası vardı. Kalkıp duşa girdi. Kabusunu hatırlamaya çalıştı sonra vazgeçti. Saate baktı 00.07’ydi, epey uyumuşum diye söylendi. Mutfağa inip kahve suyu koydu.

*Carmenta : Ladon ırmağının efsanevi kızı, gaipten haberler verirdi.(Yunan mitolojisi)

**Styx: Ölüler ülkesi Hades’i kuşatan Charon’un ölülerin gölgesini taşıdığı nehir./Cehennemi saran nehir.(İng.)

Sevdiniz mi?

Yazar son otobüs

her gece 23.00'da heybedar.com'da

Bir cevap yazın

GIPHY App Key not set. Please check settings

Ahdin Standart Sapması ya da Ölüm İdarenin Emri | Okan Yılmaz

Tophane’de Yağmur Vardı | Bahadır Eren