in

İçi Geçmiş Zaman | Murat Ali Seven

Başımı yavaşça sağa doğru eğip, usulca bakıyorum ardıma. Küçük bir çocuk. Buğday sarısı saçları nemli. Elleri dizlerinin üzerinde, gözleri de ellerinin. O gözler her ayak sesinde arkasına bakıyor ve kapıdan her gireni oturana dek dikkatli bakışlarla izliyor. İhtiyarlar önlere oturuyor. Dedesi de önde. İhtiyarın yalnızca yaşlı demek olmadığını söyleyen dedesi. “Peki başka ne demek?” diye sormayan kendisi. Çocuk ezan sesiyle doğruluyor, gözleri tekrar ellerinin üzerinde. Doğruluyorum ben de.

Sol yanıma da selam verdikten sonra, başımı yavaşça sağa doğru eğip, usulca bakıyorum ardıma. Fazla geç kalmamış olmanın rahatlığı ve bunun yanında kimseyi rahatsız etmeme endişesiyle giriyor içeri genç adam. Üzerinde siyah bir gömlek. Arkalarda boş bulduğu bir yere, hafif bir şeyin -meselâ bir kağıt parçasının- yavaşça ve ahenkli bir biçimde yere düşüşü gibi oturuyor. Dedesi yok, Hakk’a yürüdü, öyle dediler. Gitmeden söyledi ama ne demek ihtiyar, “sakın mecnunu sanman ehl-i aşkın ihtiyarıdır/güzel sevmekte zirâ kimseye hiç ihtiyar olmaz” sözleriyle beraber.

Dedesine anlamsız bakışlarla bakmıştı. “Eski yazıyı öğren” demişti, sık sık kuran okumasını da tembihleyerek. Ve çok isterdi öğretmen olmasını. Öğrenemedi eski yazıyı; lâkin gelecek sene öğretmen çıkıyor.

Siyah gömlek, pür dikkat imamı dinliyor şimdi. Gençlerimizden bahsediyor, “muhterem mü’minler” diye başlayan adam. Dikkati dağılıyor dinleyemiyor. Düşünüyor. Çok şey düşünübiliyor kısa zamanda, ne güzel… “O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor”, imamın bu dedikleri balyoz gibi iniyor kafasına ve dikkatini tekrar onun üzerinde yoğunlaştırıyor. İmam sustu. Siyah gömlek içinden tekrarlıyor. “O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor”. Müezzinin sesiyle doğruluyor. Doğruluyorum ben de.

Bu sefer hep beraber selam verdikten sonra, başımı yavaşça sağa doğru eğip, usulca bakıyorum ardıma. Siyah gömlek gitmiş. Yıllardır gitmiş. Acelesi varmış hep. Yapılması gereken işler bekliyormuş onu ve tutulması gerek bir zaman ve dahi tutulması gereken öğütler.

Gitmekle kalmak arasında mütereddit, buğday sarısı saçları seyrelmiş adam ortalarda bir yerlerde duruyor. “Nereye gideceksin?” diyor kendine “Nereye, emeklisin artık, ne yapacaksın; okulda bekleyen öğrencilerin mi var, yapılması elzem işlerin mi?”

Kalıyor. Başka yapacak bir işi olmadığı için kalıyor olmak içini eziyor. Evet, yavaş yavaş acıta acıta, çin işkencesi gibi içini eziyor. Bir yılan giriyor ensesinden, hissediyor soğukluğunu her zerresinde.

Hâlâ öğrenemedi eski yazıyı. “Ama” diyor, “dede, bak öğretmen oldum”. İçi eziliyor hâlâ. Hâlâ eziliyor içi, yavaş yavaş. Yılan geziniyor sırtında, yavaş yavaş. Ellerini başının hizasına kaldırıyor. Kaldırıyorum titreyen ellerimi ben de.

Herkes çıktı. Ben kaldım. Kime umursamıyor burada kalmamı. Göz ucuyla gördüm, en son imam çıktı. “…öğüt veriyor…” Bunu bana bıraktı. İyice seyrelmiş saçlarımın arasından terler boncuklanıyor. Dedem çoktan ölmüş. Öne oturmuşum ihtiyar olmuşum. Gülerim bu lafa. Hem de ağlarım. Ağlamayı da bilemem esasında, gülmeyi de. Zira ne gülebilmişim hakkıyla ne de ağlayabilmişim. Daha başka işlerim varmış. Ayaklarımın altında dönerken dünya, tutmam gereken bir zaman varmış. Tutmamam gereken öğütler.

Titreyen ellerim dizlerimin üzerinde, uzağı seçemeyen gözlerim ellerimin. Başımı hafifçe önüme eğip korkarak bakıyorum önüme.

İçindekinden önce ölmüş bir ağaç. Tabut demişler ona. Kalabalık toplanmış usulen. Usulen her şey. “İyi bilirler”miş yalancılar, en öne geçmiş ihtiyar olmayanlar. Yağmur yağmış. İçindekinden önce ölen ağaç ağlamış. Cuma namazına müteakipmiş. Yaşanmamış bir hayata müteakip.

Acelesi var herkesin. Çok bekletmemek lazım. Zaten hava da soğuk. Yağmur dindi. Her yer ıslandı ama. Yer gök ıslak. Bereket… Toprak çamur olmuş. Olsun.

Altındakinden üstüne de attılar: toprak bu, çamur belki. Aceleyle kapattılar, alelacele…

Kül Öykü Dergisi, 8.sayı

Sevdiniz mi?

Yazar heybedar

Heybedar Dergisi Yazı İşleri

Bir cevap yazın

GIPHY App Key not set. Please check settings

Penye ve Hakikat | Osman Konuk

Babalar, Şehirler ve Yaşamlar | Yağmur Plastik