Sadece merhametin ısıttığı, gönüllerin üşümediği bir zemheri soğuğundayız.
Ayazda üşütüyorum şimdi kelimeleri.
Soğuğu hissetmiyorum.
Kalemi hissetmiyorum.
Elimi hissetmiyorum.
Sizler; sıcak giysilerin soğuk insanları, siz de hissetmiyor musunuz ayazı, yoksa donuk bakışlarınızın soğuğunu ısıtmaya yetiyor mu elbiseleriniz?
Sahi, siz hangi mevsimdesiniz?
Bir şeyler olup gidiyor ve ben yetişemiyorum. Ne kadar geç kalınabilirse o kadar geç kalıyorum kendime. Ömrümden geçiyor gibi görünseler de, ömrümü geçiriyor birileri ve ben her geçenle birlikte kendimle aramı açıyorum. Üstelik yakalamaya da çalışmıyorum. Kaç şehirden geçtim? Kaç insanlık kadar uzağım kendime? Kimse aramıyor kimseyi, kimse bulmuyor.
Ve kimse; kimsenin ömrüne dokunamadan, geçip gidiyor bu dünyadan…
Gönlümü eskitmek pahasına eskitiyorum kâğıtları, ki artık beni kalem bile toparlayamaz.
Ağlarken kanayan bir yer oluyor gözlerim, ağlamanın hakkını da böylece veriyorum.
Gidişler biriktiriyorum sonra, gidemeyeyim diye.
Kimse türkü söylemez oluyor da kendi türkümün peşine düşüyorum.
Ayakkabının tedirginliğinden kurtulup yalınayak yürümenin rahatlığını yaşayacağım bir yol arıyorum.
Böyle böyle direnişi kaybediyorum, yenik düşüyorum. Bunlar son çırpınışlar, belki bu son.
Sustuğum yerden unutuyorum konuşmayı, hatırlamaz oluyorum hâl üzere kelâm etmeyi.
Sonra dönüp kalabalığınızın sessizliğine kulak veriyorum. Bir telâş var, yüreklerin ötesinden bir telâş. Bir kaybediş var ve yüreğe doğru bir arayış…
Bulmak ümidiyle aranıza karışıyorum…
GIPHY App Key not set. Please check settings