in

Taksici Memo | Catherine Stryker

Taksi şoförlerini, a) müşteriye sadece gideceği yeri soran suskunlar b) yol boyunca hiç durmadan konuşan gevezeler olarak kabaca ikiye ayırmak sanırım pek de yanlış bir genelleme olmaz. Yoğun ve yorucu bir günden sonra Mecidiyeköy’de yoldan geçen taksilere el ederken içimden şansıma a şıkkı bir şoför çıkması için dua ediyordum. Neden sonra sağ arka tekerleğinden gıcırtılı sesler çıkararak, eski suratlı bir araba önümde zınk diye durdu, aynasına takılı süslü püslü ayıcık ani sarsıntıyla bir o yana bir bu yana sallanıyor.

‘Beşiktaş iskelesine lütfen’ deyip arka tarafa yerleştim. Ben ön koltukların naylon kılıflarındaki sigara yanıklarını sayarken taksi de homurtularla İstanbul’un yoğun trafik seline karıştı. Kapkara camlı bir Mercedes’le parlak renklere boyanmış, sebze yüklü bir kamyonetin arasından geçerken yeryüzünde imkansız diye bir şeyin olmadığını düşündüm. İşte hala yaşıyorduk.

‘Çok kötü, çok…’

‘Efendim?’ der demez adam yaylım ateşi misali konuşmaya başladı.

‘Trafik diyorum, çok berbat. Malum bugün yağmur da yağdı. Nerelisiniz? Amerika? İngiltere? Yoksa Kanada mı?’

Aynadan bana bakıyordu. Saçları tepeden dökülmeye yüz tutmuş, ense oldukça kalın, yaşı fazla değil ama daha şimdiden yağlanmış. Sorusuna cevap vermeye hazırlanırken o hızla başka konulara daldı:

‘Erkek kardeşim İngiltere’de yaşıyor. Thomas Cook’da çalışır. İngilizcesi mükemmel. Almanca, Fransızca ve Hollandaca da konuşur. Çok akıllıdır, benim gibi değil yani. Durmadan seyahat eder. İstanbul’u sevdiniz mi?’

‘EVLİ MİSİNİZ’ DİYE SORDU

Birden yolculuğumuzun uzun süreceğini anladım. İstanbul’un herhalde son yıllarda oldukça değişmiş olduğuna dair bir şeyler geveledim.

‘Evet, çok değişti. Çok kalabalık, herkes buraya geldi. Ben doğma büyüme İstanbulluyum. Adım Muhammet ama herkes bana Memo der. Siz de Memo diyebilirsiniz.’

‘Teşekkür ederim’ diye mırıldandım.

‘Evli misiniz?’

Ben şaşkınlık içinde yerimden doğrulurken Memo gözleri aynada, direksiyonu dizlerine bırakmış sağ eliyle sol eline hayali bir yüzük takıyordu. Asıkça bir yüzle hayır anlamında başımı salladım. Türkiye’de bu soruyla çok sık karşılaşmama rağmen özel hayata yapılan bu ani, bu beklenmedik, bu pervasız dalışa hala alışamamıştım. Ayak parmağının ucuyla suyun sıcaklığını tespit edip kendini derhal duşun altına bırakmak kadar kolay bir yöntem. Amerika’da şimdilerde daha çok, ‘Boşandınız mı?’ diye giriliyor konuya. İsveç’teyse kimsenin aklına böyle bir soru sormak gelmiyordur herhalde. Amerika’da evlilikler de boşanmalar da inişte, 1970 yılından bu yana evlilik oranı yüzde 50 azalmış durumda; İsveç’teyse çocukların yüzde 83’ü evlilik dışı ilişki ürünü. İstanbul’a gelince, burada caddelerde, sokaklarda yan yana dizili butiklerde kimi modern, kimi klasik; kimi dekolte, kimi tesettüre uygun bir yığın beyaz gelinlik sergileniyor. Evlilik müessesi Türkiye’de hala kale gibi sağlam, dimdik ayakta.

BEBEK’TE ÇAY İÇELİM

Memo, gözlerini aynadan neredeyse hiç ayırmadan, kaşlarını yukarı kaldırmış, büyük bir samimiyetle hayatının detaylarını benimle paylaşmaya devam ediyor. Çok kısa bir sürede geçen yıl boşandığını, üç çocuğu olduğunu, sabahları Bebek’teki otobüs durağının yanındaki büfede çay ve tostla kahvaltı ettiğini; eskiden otellerde, gece kulüplerinde çalıştığını, taksiciliği biraz daha fazla para kazanmak için yaptığını öğrendim. Çocuklarına annesi bakıyordu ve yaşlı kadının dırdırı canına yetmişti. Sanki onu yıllardır tanıyordum. Konuyu daha genel bir yöne çekmek için yeniden trafik sorununa döndüm:

‘Gerçekten de çok yoğun bir trafik var İstanbul’da.’

‘Çok insan var, çok. Çok insan demek çok sorun demek, anlarsınız. Gözler yine aynada, ayıcık durmadan sallanıyor. Biliyor musunuz, biz Türk erkekleri kadınları çok severiz.’

Bir anlık bir suskunluktan sonra, ‘Sanırım bu bütün dünya için geçerli’ dedim.

Memo şişinerek cevap verdi: ‘Yok yok, öyle değil. Türk erkekleri bu konuda dünya birincisidir.’

Sessizce otururken bu konuda bir şampiyona yapılsa nasıl olurdu diye düşündüm. Hakemliği kadınlar mı erkekler mi üstlenirdi, etnik gruplar nasıl temsil edilirdi, sonuçlar savaşlara neden olur muydu?

Beşiktaş’a gelmiştik, Kadıköy vapuru kalkmak üzere. Çabucak taksi parasını verdim, Memo aynı zamanda cüzdan olarak da kullandığı ayıcığın içinden çıkardığı bozuklukları avucuma bırakırken gülümsedi, arkalarda bir altın diş pırıldıyordu:

‘Her zaman beklerim, bir çay içeriz.’

İyi günler dileyip iskeleye doğru hızlı adımlarla ilerledim, az sonra vapurun yan tarafında Tanrı’ya şükürler olsun ki sessizce oturan diğer yolcuların arasındaydım, huzur içinde başımı kaldırıp sahile baktım. O da ne? Memo hala orada, bana el sallıyordu: ‘Bebek! Unutma, Bebek! Bekliyorum.’

Sevdiniz mi?

Yazar son otobüs

her gece 23.00'da heybedar.com'da

Bir cevap yazın

GIPHY App Key not set. Please check settings

heybedar.com yenilendi!

Kör Kuyumcu | Şekip Can Gökalp